Görsel

YEŞİL GAZETE

'Vandal değil, yaşam savunucusuyuz' diyen çevre hakları savunucuları, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerinin aynı zamanda tehdit içerdiğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada çevre aktivistlerini hedef alarak “Türkiye’nin ve 83 milyonun faydasına olan enerji projelerimizin çevreci maskesi takmış vandallarca engellenmesine müsaade etmeyeceğiz” dedi. Erdoğan bu söylerine ise hak savunucuları ve çevre dernekleri tepki gösterdi.

Cumartesi günü, Eskişehir Eti Maden Lityum Karbonat Üretim Tesisleri‘nin açılış törenine canlı bağlantıyla katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında çevre aktivistleri hedef alarak şu ifadeleri kullanmıştı: “Doğa, çevre ve yeşil gibi insanlığın ortak kavramlarının, arkası karanlık birçok marjinalin operasyon aparatı haline getirilmesine izin vermedik, vermeyeceğiz. Türkiye’nin ve 83 milyonun faydasına olan enerji projelerimizin çevreci maskesi takmış vandallarca engellenmesine müsaade etmeyeceğiz.”

Hak savunucuları ise Erdoğan’ın bu sözlerinin tehdit de içerdiği belirterek bu zamana kadar 83 milyona yönelik bir projenin yapılmadığını söyledi.

‘Kazdağları’nı çevreciler bu hale getirmedi’

Yeşiller Partisi eş sözcüsü Koray Doğan Urbarlı, Kazdağları’nı, Kuzey Ormanları’nı çevreciler bu hale getirmedi diyerek şu açıklamalarda bulundu:

"AKP Genel Başkanı’nın 83 milyona yönelik bir projesi, bir hareketi, bir davranışı olduğunu gördük mü şimdiye kadar? Görmedik. Bunu eleştiri olarak da söylemiyorum. Politika yapma şekli “biz ve onlar” şeklinde ilerliyor ve seçim sonuçlarına bakınca da bunun tuttuğunu da görüyoruz. Projelere geri dönersek çevrecilerin karşı çıktığı projelerin, madenlerin, barajların, santrallerin öncesini ve sonrasını yan yana koyalım. Öncesi çevreci maskesi takmış vandalların savunduğu alanlar olacaktır; sonrası da AKP Genel Başkanı’nın… Zaten fark her şeyi anlatacaktır. Kazdağları’nı çevreciler bu hale getirmedi. Kuzey Ormanları’nı çevreciler bu hale getirmedi. Hava kirliliğini çevrecilerin politikaları bu seviyeye çıkarmadı.”

 

‘Dışa bağımlılık arayan nükleer santrallere baksın’

Erdoğan’ın enerji projelerinin Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltacağı görüşüne de değinen Urbarlı şunları söyledi:

"Bizim Yeşiller olarak kullandığımız tarihsel bir sloganımız var. Rüzgar, güneş bize yeter! Rüzgar ve güneşten daha dışa bağımlı olmayan enerji üretim yöntemi var mı? Güneş tüm ülkede var, rüzgar konusunda da oldukça bereketli bir ülkeyiz. Bu yüzden enerji ve dışa bağımlılık denildiğinde kimse bize yani Yeşiller’e, bu ülkenin çevrecilerine, doğa savunucularına söz söyleyemez.

Dışa bağımlılık arayanlar nükleer santrallere, ithal kömürle çalışan termik santrallere baksınlar. Baştan aşağı dışa bağımlı. Yeşiller’in savunduğu tüm kaynaklar ülkede olan kaynaklardır. Bize bağımsızlık üzerinden eleştiri getirenlerin savunduğu tüm kaynaklar ise dışarıdan gelen kaynaklardır. Bu yüzden içimiz rahat. Siz Yeşiller’in savunduğu enerji üretim biçimine geçin, geçerken de bunu hoyratça, doğayı yok edecek şekilde yapmayın o zaman sorunların çözüleceğini görürsünüz.”

 

‘Vandal değil, yaşam savunucularıyız’

Erdoğan’ın çevre aktivistlerini hedef alan sözleriyle ilgili Ekoloji Birliği de bir açıklama yaparak şunları kaydetti:

"İktidar ve şirketler ekoloji mücadelesi verenleri kendilerince karalamaya, halkın gözünden düşürmeye çalışıyorlar, ama başaramayacaklar çünkü toprağına, suyuna, geleceğine sahip çıkan halk oldukça kararlıdır. Verilen mücadele haklı ve meşrudur. Cumhurbaşkanlığı makamında oturan bir kişinin halkının ve yaşamı savunanların yanında olması gerekir.

Cumhurbaşkanı öncelikle iklim krizini hızlandıran karbon salımına yol açan termik santraller gibi ekolojik yıkım projelerini durdurmalı, susuzluğun ve kuraklığın iyice arttığı bu dönemde aşırı su kullanan ve hiçbir kamusal yararı olmayan ve doğayı tahrip eden metalik madencilik projelerini kapatmalı, Paris Anlaşması‘nın TBMM tarafından onaylanmasına destek vererek karbon salımını azaltıcı tüm tedbir ve önlemleri acilen yerine getirmelidir.”

 

‘Aynı zamanda bir tehdit’

Yeşil Düşünce Derneği’nden Sevil Turan ise bu söylemlerin tehdit de içerdiğini vurguladı:

"Demokratik toplumların en önemli unsurların biri sivil toplumun varlığı. Özellikle iklim krizi gibi geri dönülemez bir noktada bulunduğumuzda hem demokratik bir sivil toplum hem de aslında hak savunuculuğu, doğa savunuculuğu yapan bu krizi önlemek için bütün yönleriyle iklim adaleti bağlamında ele alan grupların olması çok önemli. Çok büyük bir talihsizlik Sayın Erdoğan’ın bu değerlendirmesi.

Hem demokratik toplum düzenine hem de içinde bulunduğumuz kriz haline aynı zamanda da bir tehdidi içeriyor. Çünkü toplumlarda en büyük kısıtlamalar zaten otoriterleşmeye doğru sivil toplumun hedef alınmasından ya da doğa, çevre koruyuculuğu yapan grupların hedef alınmasıyla başlar. O yüzden bu alanda meseleyi toplumun ve aslında Türkiye’nin demokratik ve adil bir şekilde gelişmesi, varlığını sürdürmesi için çalışan bu grupların korunması ve bunların hedef gösterilmesini oldukça tehlikeli buluyorum. Son 12 yıl gibi bir süre kalmışken acil ve kökten politik bir değişim geçirilmesi gerekirken bütün grupların çalışması çok önemli. Bu işin aciliyetinin anlaşılmadığının önemli bir göstergesi aslında bu söylemler.”

 

Öte yandan, Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarına kayyım atanmasının önünü açan “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanın Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi” Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda kabul edilmesine de tepkiler gecikmedi.

‘Bu acele neden?’

Bilgi Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Alper Akyüz ise söz konusu düzenlemeyle ilgili, teklifin Resmi Gazete‘de henüz yayınlanmadığını hatırlattı:

"İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü web sayfasından hemen konuyla ilgili bir açıklama yapmış. Bu açıklama bütün düzenlemeyi özetlemiş, söylenenlerin bir kısmını eğip bükmüş özetlemek adına, olumlu bir şey olarak gösterilmiş. Ama, henüz Cumhurbaşkanı tarafından onaylanıp resmi gazetede yayınlanmış ve yürürlüğe girmiş bir kanun değil. Bu acelenin neden kaynaklandığını ben anlayamadım. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde kuvvetler ayrılığı var deniliyor ama İçişleri Bakanlığı Genel Müdürlüğü, sanki her şey olup bitmiş yürürlüğe girmiş gibi açıklıyor. Bu durum rejimin başlı başına sakilliğini gösteriyor.”

 

‘İzne tabii olmalı mı?’

Akyüz, yardım toplama işlemlerinin zaten izne tabii olduğunu da belirtti:

"Zaten izne ve denetime tabii bir işlem olan yardım toplama iyice sıkılaştırıldı. Burada şunu sormak lazım. Yardım toplamak ilke olarak izne tabii olmalı mı? İlke olarak yardım toplamanın izne tabii olmaması gerekir. Bu aynı gösteri hakkına benziyor. Anayasa hükmüne göre herkes izinsiz, bildirimde bulunmadan gösteri düzenleme hakkına sahiptir. Ancak, hakikatin çarpıtılması uğruna iktidarın sürekli olarak izinsiz gösteri düzenlemek diye bir suç yarattığını görüyoruz. Buna benzer bir durum şimdi yardım toplama için var.”

STK’lere kayyım atanması konusunda, hali hazırda kanuna ihtiyaç duyulmadan da bu tür faaliyetlerin yapıldığını kaydeden Akyüz, bu şekilde İçişleri Bakanlığı’nın elinin daha da serbestleştirilmesinin amaçlandığını vurguladı.