Görsel

MLSA

Diyarbakır Barosu yönetiminin 2017’den beri yaptığı her 24 Nisan açıklaması bir soruşturma ile sonuçlandı, son dört yılda baroya TCK 301’den 3 dava açıldı. Diyarbakır Barosu’nun sistematik bir şekilde yargının hedefinde olduğunu kaydeden başkan Cihan Aydın, Türkiye’nin 1915 ile yüzleşmemek adına resmi görüşten farklı fikirleri kriminalize ettiğini söylüyor.

Diyarbakır Barosu hakkında İstanbullu Ermeni aydınların 24 Nisan 1915 tarihinde tehcir edilmesinin yıldönümünde yaptıkları açıklamalar nedeniyle 2017 yılından beri açılan davalara bir yenisi eklendi. Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın ve on Yönetim Kurulu üyesi hakkında 24 Nisan 2019 tarihinde yaptıkları açıklama gerekçe gösterilerek “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” suçlamasıyla 2 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

Diyarbakır Barosu Başkanı Aydın, davanın sivil topluma gözdağı vermek, sindirmek, baskılamak ve ifade özgürlüğünü engellemek yönünde bir çaba olarak değerlendirdi. Bir önceki Baro Başkanı Avukat Ahmet Özmen ise “Toplumun bir kesimini diğer bir kesime karşı kışkırtmak ile suçlanmamız akıl tutulmasıdır,” ifadelerini kullandı.

2018 yılından bu yana görevde olan Aydın ve Yönetim Kurulu üyesi on bir avukat hakkında 2019 yılında yapılan iki açıklama nedeniyle dava açıldı. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın LGBTİ+ bireyleri hedef gösteren hutbesine karşı 2020’nin Nisan ayında yapılan açıklama nedeniyle açılan soruşturma ise halen devam ediyor.

Baronun basın açıklamasını polis ihbar etti

Diyarbakır Barosu hakkında açılan davadaki suçlama ise 2007 yılında öldürülen Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink ile çok sayıda yazar ve aydının yargılandığı davalara dayanak gösterilen ve kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 301. maddesi.

Suç delili olarak 24 Nisan 2019 tarihinde baronun resmî web sitesinde yayınlanan “1915…!” başlıklı açıklama ile bir önceki baro yönetimi hakkında yine bir 24 Nisan açıklaması nedeniyle açılan davaya tepki olarak 2 Aralık 2019 tarihinde yayınlanan “Korkmuyoruz ve Susmayacağız!” başlıklı açıklama öne sürüldü. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, baro yöneticilerinin yaptığı açıklamalar hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına bizzat ihbarda bulundu.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Baro Başkanı Cihan Aydın ve Yönetim Kurulu Üyeleri Ahmet Dağ, Erhan Aytekin, Fırat Üger, Gazal Bayram Koluman, Mehmet Akbaş, Muhlis Oğurgül Ömer Şeran, Özgür Yılmaz Biçen, Serdar Çelebi ve Tevfik Karahan hakkında TCK 301 uyarınca soruşturma izni verilmemesi için fezleke hazırlayarak Adalet Bakanlığına gönderdi. Ancak Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü bu talebi kabul etmeyerek Diyarbakır Baro Başkanı Aydın ve Yönetim Kurulu üyeleri hakkında soruşturma izni vermekte ısrarcı oldu.

Baro yöneticileri ifade vermeyi reddetti

Avukatlık Kanunu’na göre avukatlar hakkında açılan soruşturmalar suçun işlendiği yerde değil, en yakın ilin ağır ceza mahkemesinin kararıyla açılıyor. Baro yöneticileri, yaptıkları açıklamada herhangi bir suç unsuru olmadığı gerekçesiyle savcılığa ifade vermedi. Batman 3. Ağır Ceza Mahkemesi,  baro yöneticileri hakkında son soruşturma izni vererek dava açılması dosyayı görevli ve yetkili Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verdi. İstinaf yolu açık olan karara karşı herhangi bir itiraz yapılmaması durumunda Diyarbakır’da önümüzdeki aylarda Aydın ve dokuz Yönetim Kurulu üyesi hakkında dava açılacak.

Aydın: ‘Diyarbakır Barosu sistematik bir şekilde yargının hedefinde’

Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın haklarında açılan yeni dava ile ilgili MLSA’ya değerlendirmede bulundu. Diyarbakır Barosu’nun her 24 Nisan’da Ermeni soykırımını anmak için yaptığı açıklamalar nedeniyle sistematik bir şekilde yargının hedefinde olduğuna dikkat çeken Aydın, yalnızca 24 Nisan’a ilişkin yaptıkları açıklamalar sebebiyle değil insan hakları alanında yürütmüş oldukları faaliyetler ve basın açıklamaları gerekçe gösterilerek haklarında açılan ondan fazla soruşturma olduğu bilgisini verdi.

Aydın, Diyarbakır Barosu hakkında açılmış olan davanın sivil topluma bir gözdağı vermek, sivil toplumu sindirmek, baskılamak ve ifade özgürlüğünü engellemek olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Aydın, TCK’nın 301. maddesi başta olmak üzere bu tür kanun maddelerinin siyasi iktidar tarafından sivil topluma yönelik bir “sopa” ve “sindirme” aracı olarak kullanıldığını belirtti.

‘Türkiye 1915 ile yüzleşmiyor, resmî görüş dışındaki fikirleri kriminalize ediyor’

TCK 301 uyarınca başlatılan soruşturma ve kovuşturmalara yönelik kontrol mekanizmasının Diyarbakır Barosu için işletilmediğine dikkat çeken Aydın, Adalet Bakanlığı’nın Diyarbakır Barosu faaliyetleri ile ilgili önüne gelen bütün dosyalarda soruşturma izni verdiğine tanıklık ettiklerini söyledi.

Aydın, hakkında soruşturma açılan 24 Nisan açıklamasında herhangi bir şiddet çağrısı, açık ve yakın tehlike, tahkir ya da aşağılama olmadığını vurguladı ve şunları söyledi: “Bizim bu meseleye bakış açımız bütün politik argümanlardan arındırılmış bir şekilde insani bir yaklaşım taşır ve gerçeklerle yüzleşme çağrısıdır. Türkiye 1915’te yaşananlarla yüzleşmediği için hakikatleri ortaya çıkarma ve bunları toplumla paylaşma süreci yaşamadığı için maalesef resmi görüşler dışındaki tüm farklı görüşleri kriminalize eden bir yaklaşım sergileniyor.”

Aydın, Diyarbakır Barosu hakkında son dönemde açılan soruşturmalar nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunduklarını da ekledi.

Özmen: ‘Yüzleşme için düşüncelerimizi dile getirdik’

Diyarbakır Barosu’nun bir önceki Başkanı Ahmet Özmen ise 24 Nisan’a ilişkin 2017 ve 2018 yıllarında yapılan iki açıklama ve insan hakları raporları nedeniyle yargılanıyor. Özmen ve on Yönetim Kurulu üyesi toplam 11 avukatın yargılandığı davada 24 Nisan 2017 tarihinde yayınlanan “24 Nisan/Büyük Felaket: Ermeni Halkının Acısını Paylaşıyoruz” başlıklı basın açıklaması, 24 Nisan 2018 tarihinde yayınlanan “Ermeni Halkının Dinmeyen Acısını Paylaşıyoruz” başlıklı basın açıklaması ve baronun Hakkari’deki Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) operasyonuna dair hazırladığı rapor suç delili olarak öne sürülüyor.

Hakkında açılan davaya ilişkin MLSA’ya konuşan Özmen, Avukatlık Kanunu’nun barolara hukukun üstünlüğü ve insan haklarını korumak, kollamak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekti. Türkiye’nin son beş yılda demokrasiden giderek uzaklaştığını, ifade özgürlüğü ve basın hürriyeti alanlarında da ciddi bir gerileme yaşadığını hatırlatan Özmen, sözlerine şöyle devam etti:

“İnsan hakları alanında faaliyet yürüttüğü ve  hukukun üstünlüğü ile demokrasiyi savunduğu için son yıllarda Diyarbakır Barosu’na yönelik bir tazyik söz konusu. İfade özgürlüğü kapsamında suç oluşturmayan, şiddet unsuru içermeyen, toplumu ayrıştırmayan tam tersine geçmişle yüzleşen ve ayakları sağlam yere basan bir gelecek inşa etmek için görüşlerimizi dile getirdik. Bu nedenle bugün yargılanıyoruz. Toplumun bir kesimini diğer bir kesime karşı kışkırtmak ile suçlanmamız akıl tutulmasıdır. Biz burada yaşanan toplumsal, siyasal ve hukuksal meselelere ilişkin görüşlerimize dile getirdik ve getirmeye de devam edeceğiz.”

TCK’nin 301. maddesinin ifade özgürlüğü önünde büyük bir engel teşkil ettiğini vurgulayan Özmen sözlerini şöyle tamamladı: “Tarafsız ve bağımsız bir yargının ifade özgürlüğü kapsamındaki bu açıklamayı soruşturma ve yargılama konusu haline getirmesi mümkün değil. Adalet Bakanlığı’nın ciddi bir inceleme yapmadan soruşturma izni verdiğini düşünüyorum.”